kurt yanına geldi. Bir arkadaş gibi ona ilişmedi. Eğer يَاكُرْدِى ’deki ( يَا ) şeddeli olsa bin üç yüz otuz bir (1331) eder ki, o tarihte Ermeni, Rus komitesinin canavarları her tarafta o “Kürdî”yi sardıkları ve katline çalıştıkları ve fakat muvaffak olamadıkları tarihe tam tamına tevafuk eder. İşte bin üç yüz otuz bir tarihine (1331) ve o dehşetli harb-i umumînin şiddetli zamanına ve Said Kürdî’nin en musibetli ve en korkulu zamanına Hz. İmam-ı Ali (r.a.) bu altı satırda altı defa لاَ تَخْشَ لاَ تَخْشَ لاَ تَخْشَ diye mükerreren o tarihe işaret etmesi elbette hiçbir cihetle tesadüf olmaz. Ve ilm-i esrar ve cifirde allame-i ümmet olan Hz. Ali (r.a.) sırlı ve kerametli olan meşhur Kaside-i Celcelutiye’sinde istikbale bakan altı satırda, altı defa mükerreren aynı tarihi ve aynı korkulu vaktine لاَ تَخْشَ kelimesinde cifir hesabıyla ve manasıyla göstermesi şeksiz, şüphesiz bir keramet-i gaybiyesidir. Resul-ü Ekrem (a.s.m.)’dan ders almış, ümmete ders vermiş. Evet لاَ تَخْشَ cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz otuz bir eder. Çünkü لاَ تَخْشَ ’deki ( خ ) altı yüz, ( ت ) dört yüz, ( ش ) üç yüz, ( ﻻ ) otuz bir eder, mecmuu bin üç yüz otuz bir (1331) eder. وَلاَ تَخْشَ مِنْ سَيْفٍ وَلاَ طَعْنَ خَنْجَرٍ fıkrasındaki مِنْ سَيْفٍ وَلاَ طَعْنَ خَنْجَرٍ cümlesi سَيْفٍ ahirindeki tenvin “nun” sayılmak şartıyla bin üç yüz dokuz (1309) eder. İşte tarih ise لاَ تَخْشَ hitabına mazhar olan Risale-i Nur müellifini âdet-i mahalliye ve silah-ı millî olan seyf ve hançerin hücumuna hedef olduğu, seyf ve hançeri beraberinde taşımaya mecbur olduğu ve kıskançlık sebebiyle Siirt'te âlimler ve talebelerin büyük bir münazaa ve kavgalarına maruz bulunduğu hengâma tam tamına tevafuk eder. Bu tevafuk ise sair fıkraların ittifakıyla kuvvetleniyor. İmadan, işaret, belki delâlet derecesine çıkıyor. وَلاَ تَخْشَ مِنْ رُمْحٍ وَلاَ شَرٍّ اَسْهَمَتْ fıkrasındaki