bu umumî hitapta hususî bir muhatap “Said Nursî”dir. O halde يَا سَعِيدَ النُّورْسِى zam edilse bin üç yüz yirmi beş (1325) eder. Çünkü şeddeli ( ن ) iki ( ن ) ve اَلنُّورْسِى ’deki şeddeli ( ياَ ) iki ( ياَ ) ’dır. İşte o tarihte Otuz Bir Mart Hadisesi münasebetiyle İstanbul’dan kaçarak muvakkat bir zaman mücahede-i maneviyeyi bırakmak niyetiyle Hareket Ordusu’ndan firar edip İzmit’e geldiği tarihe tevafuk ediyor. لاَعَقْرَبْ تَرٰى fıkrasında dahi muhatap, hususî o “Nursî” olduğundan يَا نُورْسِى izhar edilerek ilave edilse bin üç yüz kırk bir (1341) eder. İşte o tarihte ben Barla’da menfi olarak insan suretindeki akreplerin tacizleri altında azab çekerken harap ve hususî, küçük mescidimde otururken, seccademin altında yeri bulunan ve emsalini görmediğim büyük bir akrep çıktı. Bir zat onu öldürdü. Daha ondan sonra on senedir dağlarda akrepli yerlerde kaldığım halde hiçbir akrebi görmedim. Bu fıkranın tam manasına mazhar oldum. Eğer يَا نُورْسِى ’deki ( ياَ ) şeddeli olsa, o vakit bin üç yüz elli bir (1351) eder ki, o tarihte insan akreplerinin, o نُورْسِى ’nin mahvına ve idamına çalıştıkları fakat muvaffak olamadıkları zamanına tam tevafuk eder. وَلاَ اَسَدٌ يَأْتِى اِلَيْكَ بِهَمْهَمَتْ fıkrasının muhatabı müteaddit emarelerle يَاكُرْدِى ’dir. Çünkü Hz. İmam-ı Ali (r.a.) Kaside-i Ercüze’sinde يَا مُدْرِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ fıkrasında lâfzen ve manen “Kürdî” namını veriyor. O halde يَاكُرْدِى ’deki ( ياَ ) şeddesiz olsa o vakit bin üç yüz yirmi bir (1321) eder. O tarihte o “Kürdî”, Başit namındaki meşhur dağın başında bir taş üstünde akşam namazını kıldıktan sonra yalnız olarak otururken, o dağın esedi ve arslanı hükmünde olan bir canavar