لاَ تَخَفْ وَلاَ تَهْرَبْ وَخَاصِمْ مَنْ تَشَۤاءُ gibi dört-beş kelime daha ilâve olsa bizim ve Risale-i Nur’un intişarıyla beraber en korkulu bir zamanda olduğumuzdan yine sair emaratın işaratıyla bu fıkralar umumî hitap içinde hususî bir surette Risale-i Nur şakirdlerine bakar. Ve bilhassa “Birbirine mukabil meliklerin ve reislerin tecavüzünden ve tevkifinden ve ihatasından korkma!” mealinde olan
وَلاَ تَخْشَ مِنْ بَاْسِ الْمُلُوكِ وَلَوْ طَغَتْ * وَلاَ تَخْشَ بَاْسًا لِلْمُلُوكِ وَلَوْ حَوَتْ
iki fıkrayı şimdi tam izah edemediğim müteaddit emareler ile “Hakimler, padişahlar, reislerin sana karşı hücumlarından ve esaretlerinden ve yakalamalarından korkma!” diye olan hitab-ı umumîsinde hususî bize bakıyor. Hem manaca hem cifirce hakiki ve lâyık muhatap olacak musibetzedeler içinde tam bizim gibi bu zamanda hiçbir kimse görülmüyor. Demek hususî bu iki fıkra bize bakar.
Hem فَيَا حَامِلَ اْلاِسْمِ (ilh.) fıkrasının altındaki fıkra olan تَوَقّٰى بِهِ كُلَّ اْلاُمُورِ تَسَلَّمَتْ manasıyla yine cifir ve ebced hesabıyla بِهِ كُلَّ اْلاُمُورِ تَسَلَّمَتْ (Haşiye) bin üç yüz elli dört (1354) Arabî tarihinde en sevdiğim kardeşlerimle hapiste meyusiyetli bir vakitte günde yüz yetmiş bir defa اَلْاِسْمِ الَّذِى جَلَّ قَدْرُهُ tabir edilen ism-i âzamı okuduğum bir zamanda elbette bu teselli-i selâmet, Celcelutiye’nin umumî müjdesinde hususî bize baktığına ehl-i insaf tereddüt etmemeli. Çünkü hakkımızdaki düşman planından selâmete çıkmak harikadır ki, onu gösteriyor. Kasidenin ortasında en mühim ve en parlak yerde en mühim duasının neticesinde üç fıkrasının her birinde sarahata yakın Risale-i Nur’u manasıyla ve cifirle göstermesi