Eğer بَيَانَةً kelimesi sayılmazsa (Haşiye) o vakit سِرًّا kelimesinin ahirindeki tenvin, nun sayılır. Bin üç yüz otuz üç (1333) veya otuz beş (1335) olur ki, bu tarih Risale-i Nur’un mebde-i intişarıdır. İkinci fıkra olan تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا ’de سِرَاجُ السُّرْجِ yine on farkla Risale-i Nur’a ve farksız Risale-i Nurî tevafuk etmekle beraber, tamam fıkra cifir ve ebced hesabıyla bin iki yüz doksan üç (1293) eder ki, Risale-i Nur müellifinin tarih-i velâdetidir. Ve سِرًّا ’deki tenvin ( ن ) olsa, bin üç yüz kırk üç (1343) olur ki, Risale-i Nur’dan Onuncu Sözün intişarı ile parlaması zamanıdır. Eğer اَلسُّرْجُ ’deki şeddeli ( س ) iki ( س ) sayılsa bin üç yüz elli üç (1353) eder ki, bu tarih Risale-i Nur’un bir musibet neticesinde muvakkat gizlenmesine ve gizli perde altında parlamasına ve tenvirine tam tevafuk eder. Acaba Hz. Ali (r.a.) gibi esrar-ı hurûf ve cifir ilminde üstad-ı mutlak ve Celcelutiye gibi cifirli, ebcedli, sırlı bir kasidesinde bu mana cihetiyle ve cifir itibariyle ve hakikat noktasında ve vakıa mutabık haysiyetiyle ve mukteza-yı hâle muvafık olan müteaddit ve manidar tevafukat-ı acibesi tesadüf olabilir mi? Hâşa olamaz. Belki, Hz. Ali (r.a.)’ın bir kerametidir. Ercüze’deki çok zâhir olan meşhur kerametini teyid ve onunla teeyyüd eder.
Celcelutiye’nin Risale-i Nur’a işaretini teyid eden câ-yı dikkat bir tevafuk var. Şöyle ki: Bu sırlı ve cifirli kasidenin cifir hesabı, rakamları her satırın altında matbu olarak yazılmış, o rakamlar ayrı ayrıdırlar. Fakat Risale-i Nur’dan bahsettiği yerde o cifrî rakamlar resmen kabul edilen miladi tarihine tevafuk ediyor. Ve o tarihin tarih-i kabulünü ve Risale-i Nur’un da perde altında tenvirinin tarihini gösteriyor. Bin dokuz yüz yirmi dokuz (1929)’dan tâ otuz dokuza (39) tâ kırk dörde (1944) kadar gösterir. Otuz iki sahifeden ibaret olan o kasidenin yalnız bir iki yerinde bu zamanın miladi tarihini gösterir. Zannederim ki öteki yerde dahi bu zamandan bahsediyor. Daha tam anlayamadım. Hem başta Sure-i İhlas ile işaret edilen vefk-i müselles bin üç yüz elli bir (1351) eder. Hem bu işaret-i Aleviyeye bu da ima eder ki,