Yirmi Sekizinci Lem'a
İkinci Keramet-i Aleviye
Eskişehir hapishanesinde ihtilâttan ve konuşmaktan
memnu’ olduğum zamanda karşımdaki kardeşlerime
teselli için yazdığım kısacık fıkraların bir kısmıdır.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
Hapsin bir lâtif hatırasıdır ki; Risale-i Nur gizlenir, fakat sönmez ve söndürülmez. Bir âlem-i manada Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.)’ın ilminden sordum: اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا demişsin, muradın nedir?” Dedi; “ عُجْمٍ yani, hecevarî, terkipsiz ve vakflarda olduğu gibi rakamvarî, şekilsiz harflerdir ki; Latinî hurûfudur. Lâ-dinî zamanında taammüm eder.” Sonra sordum; “Ercüze’de benden bahs ile ‘Kendini muhafaza et.’ demişsin. Hem tam vaktinde emrinizi gördük, fakat maatteessüf kendimizi muhafaza edemedik. Bu belâya düştük. Şahsımdan binler defa daha ehemmiyetli olan Risale-i Nur’dan bahs ve işaretin yok mu?” dedim. Dedi: “Yalnız işaret değil, belki Celcelutiye‘mde tasrih ediyorum.” Ben bu cevaptan sonra kasaid-i Aleviyeden en meşhur ve en ziyade esrarlı olan Celcelutiye kasidesinde bu fıkrayı gördüm:
تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ
Dikkat ettim sarahat derecesinde Risale-i Nur’a bakar. Ezcümle: Siracü’n-Nur, bir tek fark ile tam ve aynen Risale-i Nur’dur. Çünkü Siracü’n-Nur’da ( ج ), ( ل ), ( ا ) ile beraber otuz dört (34) eder. Risalede ( ل ) ve ( ﻫ ) otuz beş (35) eder ki, bir tek fark var. O tek fark elif’dir. O da bine işaret eder. Hem birinci fıkra cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz elli (1350) veya elli iki (1352) eder ki, bu tarih Risale-i Nur’un gizlenmesine ve gizli parlamasına ve iştialine tam tevafuk eder.