ehl-i fen ve felsefeye ve akademi muhakkiklerine karşı isbatıma medar olmak üzere elimde bulunması lâzım geldiğinden; bu keşfiyat ve münazarat-ı ilmiye üzerinde hazırlığımı tesbit etmek için tarafıma iadesini isterim. Beni mahkum etseniz de, onlar mahkum olamaz; ve hapisde dahi benim arkadaşım olmalıdırlar. Mahkemelerin ihkak-ı hak cihetindeki haysiyetine, şerefine mühim bir nakise belki zıd olan garazkârların telkinatına tebaiyete, elbette bu yüksek mahkeme-i adalet tenezzül etmeyecek ve garazkârların entrikalarını akîm bırakacaktır. Ve adaletten ve ihkak-ı hakdan daha büyük bir makam, vazife cihetinde tanımayan mahkemenin, her türlü tesirattan azade olarak vazifesini yapacağı esas adaletin muktezası olduğuna istinaden; şahsım namına değil, belki pek çok hakikatlerin ve pek çok masum hukukların kendine bağlı olduğu bir hakikat-ı âliye namına, hakkımızdaki asılsız evhamlarını bir an evvel Risale-i Nur’un hürriyetini ilân etmekle ref’etmektir.
Üçüncü Madde: Bize isnad edilen mevhum suç ise; umumî bir tabir ile ve kuyûd-u ihtiraziye nazara alınmayarak, kanunun yüz altmış üçüncü maddesini, yalnız zâhirine ve umumiyetine temas ettirip, mahkumiyetim istilzam edilmek istenildiği anlaşılıyor. Bize isnad edilen bir kaç maddenin kat’î ve hakiki cevabları zabtınıza geçen müdafaatımda bulunmakla beraber; on veya on beş nokta yüzünden, manevî yüz keşfiyatı havi, yüzler hakikat-ı mühimmeyi câmi olan, yüzden ziyade cüzden ibaret olan Risale-i Nur, mükâfat ve takdir yerine mücazat ve tenkid ile karşılanmıştır. Yüksek mahkemenizden bu hakkımı ve Risale-i Nur’un hürriyet hakkını istemek, büyük bir hakkımdır. Bu cihetin halli ve faslı lâbüd ve zaruridir.
Dördüncü Madde: Şimdiye kadar bana hücum eden ve hükûmeti aleyhimize çeviren kimselerin garazkâr oldukları ve sırf garaz ile iliştikleri bununla anlaşılıyor ki, bizi vurmak için her kapıya başvurdular. Evvelâ, “tarikatçılık” -bir şey bulamadılar-, sonra “cemiyetçilik”, sonra “siyasetçilik ve inkılâba muhalif hareket ve muhalif komitecilik ve izinsiz neşriyatçılık” gibi