etmişler. Acaba dünyada insî ve cinnî şeytanlar hiç boş dururlar mı? Onların daima fenalıkları yapmak ve yaptırmakla meşgul olduklarından, bu vukufsuz ehl-i vukuf hiç bilmemişler mi ki; manasız ilişiyorlar. Madem “manevî” demiş, madem kim olduğunu bildirmemiş, dünyayada hiçbir mahkeme böyle, “manevî” bir adama, yani bir şeytana hakaret ettin diye seni mahkemeye vereceğiz.” diyen elbette sözüne zerre miktar ehemmiyet verilmez; bir hezeyan hükmündedir.
Sekizincisi: “Doğrudan doğruya Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’ın i’caz-ı manevîsinden süzülen ve çıkan ve tevellüd eden Risale-i Nur esaslarına dayandığı müellif tarafından mükerreren ve münhasıran beyan ve iddia edilmekte ve böylece propaganda dinî delillere, telkinlere istinad ettiğini” söylemekle suç unsuru gösterilmektedir.
Bunu, bütün Risale-i Nur okuyanların tasdikiyle, hususan meşhur Mısır, Şam, Bağdat, Pakistan ve Diyanet Riyaseti dairesinin uleması tasdik ile “Risale-i Nur tam doğrudan doğruya hakiki bir tefsir-i Kur’anîdir. Ve Kur’an’ın malı ve lemeatıdır.” dedikleri halde, bu cümleyi medar-ı suç yapanlardan mahkeme-i kübra-yı haşirde bu hatasının sebebi sorulacak.
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
Hasta
Said Nursî
***