بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
(Üstadımız notlar hükmünde söyledi, biz de kaleme aldık.)
Bu sene, bu iki mahkemenin mahiyetini beyan etmek lâzım geldi. Buradaki mahkeme ise; elli sene evvel “Süfyan” ve “Şapka” hakkında bir hadise mana vermişim. Sonra mahkemeler bunu, “Bir kanuna tecavüzdür.” diye medar-ı bahs ettiler. Afyon Mahkemesi benim cezamın şiddetine bir sebep o tecavüzü, o manayı göstermiş. Halbuki, faraza yeni yazmışım ve o kumandan da sağdır, farzedilmiş.
Dininde ve rejiminde mutaassıp İngiliz’in hükmü altında yüz milyon Müslüman, yüz senede İngiliz’in hem rejimini, hem dinini inkâr etmişlerken kanunen adliyeleri, onlara o ciheti medar-ı mesuliyet yapmadığı halde, hem şimdi eski parti lideri –faraza– o kumandanın üçte biri de olsa belki onun gibi bir kumandan idiler; benim o kumandana hadis ile vurduğum tokadın yirmi mislini, şimdi cerideler daha şiddetli olarak o lidere, o eski kumandanlara vurmaktadırlar; medar-ı mesuliyet tutulmuyorlar, serbest oluyorlar. Halbuki, elli sene evvel bir hadisin taşını atmışım, yirmi sene sonra bir kumandan başını karşı tutmuş, başı kırılmış; ölmüş, gitmiş, alâkası hükûmetten ve dünyadan kesilmiş. Halbuki, eski partinin liderleri mebus iken veya memur iken hükûmetle alâkaları olduğu halde onlara gelen tecavüz Risale-i Nur’un vurduğu tokadın on, belki yüz derece ziyade iken; serbest cerideler intişar ediyor.
Said Nursî
***
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
(Eylül’ün sekizinde tekrar edilen Afyon Mahkemesi münasebetiyle
Üstadımız çok hasta olduğu ve mahkemeye gidemeyeceği için bu
meseleye dair fikrini sorduk. O da, “Nur’un mühim talebeleri ve
avukatımız benim bedelime kâfidir.” dedi. Ve bu meseleyi yazdırdı.)
Yirmi sekiz sene zarfında çektiğim işkencelerden birisi şudur: Bir defa Isparta Mahkemesinin Risale-i Nur’un bütün eczalarını alıp, bir-iki ay ellerinde