AFYON MAHKEMESİNE, İDDİANAMEYE KARŞI
VERİLEN İTİRAZNAME TETİMMESİNİN BİR ZEYLİDİR
Evvelen: Mahkeme-i âliyenize beyan ediyorum ki, iddianame; Denizli ve Eskişehir Mahkemelerimizdeki o eski iddianamelere ve aleyhimizde sathî ehl-i vukufların sathî tahkikatlarına bina edildiğinden mahkemenizde dava ettim ki: “Bu iddianamenin yüz yanlışını isbat etmezsem, yüz sene cezaya razıyım!” İşte o davamı isbat ettim. Yüzden ziyade yanlışların cetvelini isterseniz takdim edeceğim.
Saniyen: Ben, Denizli Mahkemesinde kitap ve evraklarımız Ankara’ya gittiği sırada, aleyhimize hüküm verilecek diye telâş ve meyusiyetle beraber arkadaşlarıma yazdım ve bazı müdafaatımın âhirinde bulunan o yazdığım parça şudur: “Eğer, Risale-i Nur’u tenkid fikriyle tedkik eden adliye memurları imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar sonra beni idam ile mahkum etseler; şahid olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum. Çünkü biz hizmetkârız. Risale-i Nur’un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz.”
İşte ey heyet-i hâkime! Bu hakikate binaen, Risale-i Nur’un cerhedilmez kuvvetli hüccetleri, elbette mahkemede kalbleri kendine çevirmiş. Aleyhimde ne yapsanız ben hakkımı helâl ederim, gücenmem. Bunun içindir ki, eşedd-i zulüm ile bir eşedd-i istibdad tarzında, şahsımı, hiç ömrümde görmediğim ihanetlerle çürütmekle damarıma dokundurulduğu halde tahammül ettim; hattâ beddua da etmedim. Bize karşı bütün ittihamlara ve bütün isnad edilen suçlara karşı elinizdeki Risale-i Nur’un mecmuaları benim mukabele edilmez müdafaanamem ve cerhedilmez itiraznamemdirler. Medar-ı hayrettir ki; Mısır, Şam, Halep, Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme allâmeleri ve Diyanet Riyasetinin müdakkik hocaları o Nur mecmualarını tedkik edip hiç tenkid etmeyerek takdir ve tahsin ettikleri halde iddianameyi aleyhimize toplayan zekâvetli (!) zat, Kur’an’ı, “Yüz kırk suredir”