dereceye indirmekle beraber daima o ismi, sahib-i ağraza siper göstermek pek büyük ve hatarlı bir noktaya belki ukde-i hayatiyeye ilişmektir ki; dehşetinden her bir vicdan-ı selim titriyor ve dağdar-ı teessüf oluyor. Süreyya’yı süpürge ve üfürmekle şemsi söndürmeğe ihtimal veren; belahetini ilan eder.
Mesela: Ağrı Dağı ile Süphan Dağı, ikisini tartacak dehşetli bir mizan ile muvazenelerini, cevv-i semada (Zühal’de) duran melek de o mizanın ucunu tutsa, Ağrı Dağı üzerine bir dirhem ilave olunsa; Sübhan Dağı âsumana, Ağrı Dağı zemine geldiğini görenlerden kasiru’n-nazar olan, kıymet ve sıkletini tamamen o dirhemden bilecektir. Haysiyet-i askeriye ve hamiyet-i İslâmiye o cesim dağlara benzer. Esbab-ı hariciye bir dirhem kıymetindedir. Bu kıymetsiz esbabı esas tutmak, insaniyetin ve İslâmiyetin kıymetini bilmemek ve tenzil etmektir.
Hakkın hatırını kırmayacağım; hakikatı söyleyeceğim. Zira, Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez. Kimin hatırı kırılırsa kırılsın, yalnız hak sağ olsun. Şöyle ki:
Mart Hadisesi denilen o saika ve müthiş fırtına, esbab-ı adîde tahtında öyle bir istidad-ı tabiiyi müheyya etmiş idi ki; neticesi herc ü merc olduğu halde, min indillah ehl-i kıyamın lisanına daima mucizesini gösteren ism-i şeriat geldi. O fırtınayı gayet hafif geçirdiğinden Nisanın nısfından sonraki umum cerideleri indallah mahkûm ediyor. Zira, o hadiseye sebebiyet veren yedi mesele ve onunla beraber yedi hâl nazar-ı mütalâaya alınsa, hakikat tezahür eder. Ve onlar da bunlardır:
Birincisi: Yüzde doksan İttihad ve Terakki'nin tahakkümü aleyhinde bir hareket idi.
İkincisi: Fırkaların meydan-ı münakaşatı olan vükelâyı tebdil idi.
Üçüncüsü Sultan-ı mahlu’u sukut-u musammemden kurtarmaktı.