Hem, şiddetli sû-i kasd eseri olarak zehirlenmeden hasta; ve gayet zaif ve yetmiş bir yaşında, ihtiyar; hem kimsesiz, acınacak bir gurbette; hem sako ve fanilâ ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakirü’l-hâl; hem, yirmi beş sene münzevî olmasından, binden ancak tam sadık bir adam ile görüşebilen bir merdümgiriz, mütevahhiş; hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufu inceden inceye tedkikten sonra bil’ittifak beraetine ve eserleri vatana ve millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum; hem eski Harb-i Umumîde ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlâd-ı vatan; hem şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli âsarıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve mahkemede yetmiş şahidle isbat edildiği gibi, yirmi beş senede bir tek gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi sene Harb-i Umumîye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli esbab ve delillerle siyasetten bütün bütün alâkasını kestiğini isbat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği, bir zararsız adam; hem, ahiretine ve ihlâsına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü ammeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen ve beğenmeyen bu biçare Said’e; başta dahiliye vekili olan sen, Afyon valisini ve Emirdağ zabıtasını musallât edip, her gün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferidde durmağa mecbur etmek, hangi maslâhatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye, hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla dahiliye vekiline beyan ediyorum.
Zulmen, bütün hukuk-u medeniyeden ve insaniyeden ve
yaşamak hakkından mahrum edilen
Said Nursî
***