Bu tabirlerden murad: Hakaik-i imaniyelerini Risale-i Nur ile itmam etmek hevesine düşmüş bir kısım ehl-i imandır.
“Risale-i Nur şakirdi olmak” da, sadece o kitapları okumaktan ibarettir ki, bu bir vazife-i diyanettir. İşte cemiyet, cemiyet diye en edna alâkalılar da dahil olduğu halde bir cemiyet-i siyasiye müntesibi olarak toplanmaktan ve bu yolda Risale-i Nur ile hakikate hizmet etmekten başka bir çehre, bir tavır görüyorsanız ona göre hükmünüzü veriniz. İlm-i din siyasete âlet olamaz.
Hülâsa olarak: Cemiyet ve tarikatçılık ile alâkamız yoktur. Şayet bu halis ve her türlü riyadan âzade vaziyetim bir ceza görmekliğime sebep teşkil edecekse: حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ’den başka elimden ne gelir.
Mehmed Feyzi
***
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
(Taşköprülü Sadık Bey'in müdafaasıdır)
DENİZLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ RİYASETİNE
1- Üstadım Bediüzzaman Said Nursî’yi mukaddes ve hak dinimizi nurlandıran ve ebede kadar nurlandıracak olan Kur’an-ı Azimüşşanı tefsir ve teşrih eden bir din âlimi olarak biliyorum ve tanıyorum. Kanunda musarrah din hürriyetinden ferden istifade ederek, dinî ve imanî ve ahlâkî ve içtimaî bilgilerimi kuvvetlendirmek ve bilmediklerimi öğrenmek gayesiyle ilk ve hazırlık tahkikatlarında isimlerini söylediğim Üstadımın Risale-i Nur adlı eserlerini okudum ve bir-ikisini de yazdım. Yazıp okuduğumdan dolayı