Bizim vatan ve millet hesabına fikren muhalifi olduğumuz cihet, sadece menfi milliyetçiliktir ki, Müslümanlık uhuvvetini kıracak ve bir cemiyet hodgâmlığı verecek, tecavüz ve nefret ruhu doğuracak şekilde sû-i telâkki edilmesi ve sû-i istimalidir.
Evet, hakiki insanlık ve fazilet mefkûreleri etrafında toplanmış olan bu Müslüman camialarını sebepsiz birbirine düşman yapacak kadar böyle dar bir düşünüşün ve koyu Etrakçılığın fikren muhalifi olmak, bu millete hıyanet midir? Yoksa hizmet midir? Bunun takdirini ehl-i insafa bırakıyorum. Mamafih, biz bu kabil telâkkilerimizin propagandacısı da olmadık.
En son sözüm şudur:
Efendiler, yirmi senelik bir mazlumiyet hayatında, yüzü mütecaviz kitapları içinde ve en mahrem mektup ve risalelerinde, asabiyetle hiddet zamanında yazılmış yalnız beş-on cümledeki kusurlarla; hüsn-ü niyet ve samimiyeti salâhiyettar ehl-i vukufça teslim edilmiş hayırhah bir insanın bil’iltizam mahkûm edilmek istenilmesi gösteriyor ki; hakikatı haykıran Risale-i Nur hiçbir vecihle mahkûm edilmez ki böyle bahaneleri arıyorlar. Kim var ki yirmi senelik hayatının bütün mahrumiyet ve mazlumiyet anlarında, değil böyle beş-on kelime, belki yüzlerce yanlış olmasın.
Bu mahkeme yalnız bu hazır zamanı değil, belki iki istikbalin dehşetli tenkidlerini nazara alıp, öylece muhakeme etsin.
Son sözüm: حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ’dir.
Mevkuf
Said Nursî
***