Evvelâ: Taftazanî ahirzaman hâdisatı hakkında değil, belki hadisat-ı uhreviyeden bir acib kısım hakkında o sözleri Şerhu’l-Makasıd'da yazmış.
Saniyen: Risale-i Nur’dan mahrem bir cüz’ü: “İki deccala inanmayan dinsizdir” demiyor. Hem deccalın hurucu bütün akide-i İslâmiye kitaplarında mezkûrdur, icmaa mazhardır. Mehdi ve süfyan mefkûresi ise, ümmet içinde gayet esaslı bir tarzda ve ehemmiyetli bir hikmete binaen cereyan edip, gelmiş. Âdeta ümmetçe telâkki-i bilkabul nev’inden bir medar-ı teselli olarak her asırda Âl-i Beyt-i Nebevî’den bir hidayetkâr imdada yetişmesi tesellisi ile devlet-i süfyaniyede ve Emeviyede eski zamanda Yezid ve Velid gibi süfyan manasını veren hâkimlere karşı dayanmak için her asrın ihtiyacı bu mefkûreyi idame etmiş. Ve bu hakikatı cüz’î-küllî her asır gösterdiği gibi bu asır da bir derece göstermiş diye, Risale-i Nur’un beyanatı hiçbir cihetle hakaik-i İslâmiyeye münafatı yoktur. Fakat Hanefî ulemasından bir kısmı لاَ مَهْدِى اِلاَّ عِسٰى demelerine binaen, ulema-yı Hanefiye sair mezhebler gibi, mehdî ve süfyan hadislerine akide noktasında bakmıyorlar. Risale-i Nur’un üstadlarından bir üstadı İmam-ı Gazalî ve birisi de Abdulkadir-i Geylânî'dir (Fakat tarikat cihetinde değil, hakikat cihetinde). Ve birisi de en başta İmam-ı Ali (r.a.) olmasından, onların ittifak ettikleri meseleler elbette maden-i risaletten alınmıştır, diye Risale-i Nur kabul etmiş. Ve İmam-ı Ali (r.a) kasidesinde süfyana “İslâm Deccalı” namını vermesi, bize bir hüccet hükmüne geçmiş. Yalnız Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisten başka pek çok imamlar ve büyüklerden gaybî ihbarlar vardır. Ve vaki-i hâl, vukuatıyla tam tasdik ediyor.
Hem Ehl-i Sünnetçe batıl olan Mehdi-i Muntazar budur ki: “Şiî'lerin bir kısmı; on iki imamdan birisi ölmemiş, bin senedir gizlidir, sonra meydana çıkacak, dünyayı ıslâh edecek. Mehdi-i Muntazar budur.” Ehl-i Sünnet bu fikre ‘bâtıldır’ der. Yoksa Ehl-i Sünnetin, ekseriyetçe kabulü olan ve intizar edilen Muhammed Mehdi hakkında hadisler var. Ve ﻻَ مهْدِى اﻻَّ عِيسٰى diyen