Elhasıl: Şu kitab-ı kebir-i kâinat, nasıl ki vücud ve vahdete dair âyat-ı tekvîniyeyi bize ders veriyor; öyle de, o Zat-ı Zülcelâlin bütün evsaf-ı kemaliye ve cemaliye ve celâliyesine de şehadet eder ve kusursuz ve noksansız kemal-i zatîsini isbat ederler. Çünkü, bedihidir ki, bir eserde kemal, o eserin menşe ve mebdei olan fiilin kemaline delâlet eder. Fiilin kemali ise, ismin kemaline; ve ismin kemali sıfatın kemaline; ve sıfatın kemali şe’n-i zatinin kemaline; ve şe’nin kemali o zat-ı zîşuunun kemaline hadsen ve zarureten ve bedaheten delâlet eder. Meselâ, nasıl ki kusursuz bir kasrın mükemmel olan nukuş ve tezyinatı, arkalarında bir usta ef’alinin mükemmeliyetini gösterir; o ef’alin mükemmeliyeti, o fail ustanın rütbelerini gösteren ünvanları ve isimlerinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o esma ve ünvanlarının mükemmeliyeti, o ustanın sanatına dair sıfatlarının mükemmeliyetini gösterir; ve o sanat ve sıfatlarının mükemmeliyeti, o sanat sahibinin şuun-u zatiye denilen kabiliyet ve istidat-ı zatiyesinin mükemmeliyetini gösterir ve o şuun ve kabiliyet-i zatiyenin mükemmeliyeti, o ustanın mahiyet-i zatiyesinin mükemmeliyetini gösterdiği misillü; aynen öyle de, şu kusursuz, fütursuz هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ sırrına mazhar olan şu âsar-ı meşhude-i âlem, şu mevcudat-ı muntazam-i kâinatta olan sanat ise, bilmüşahede, bir müessir-i zi’l-iktidarın kemal-i ef’aline delâlet eder. O kemal-i ef’al ise, bilbedahe o fail-i zülcelâlin kemal-i esmasına delâlet eder. O kemal ise, bizzarure o esmanın müsemma-i zülcemalinin kemal-i sıfatına delâlet ve şehadet eder; o kemal-i sıfat ise bilyakîn o mevsuf-u zülkemalin kemal-i şuununa delâlet ve şehadet eder;