Her nerede bulunsa, lisan-ı hâliyle her birisi der ki: “Ben kimin sikkesiyim, bu yer dahi onun masnuudur. Ben kimin hatemiyim, bu mekân dahi onun mektubudur. Ben kimin turrasıyım, bu vatanım dahi onun mensucudur.” Demek en edna bir mahluka rububiyet; bütün anâsırı kabza-i tasarrufunda tutana mahsustur; ve en basit bir hayvanı tedbir ve tedvir etmek, bütün hayvanatı, nebatatı, masnuatı kabza-i rububiyetinde terbiye edene has olduğunu kör olmayan görür.
Evet, her bir ferd, sair efrada mümaselet ve misliyet lisanı ile der: “Kim bütün nevime malik ise, bana malik olabilir; yoksa, yok.” Her nevi, sair nevilerle beraber yeryüzünde intişarı lisanıyla der: “Kim bütün sath-ı arza malik ise, bana malik olabilir; yoksa, yok.” Arz, sair seyyarat ile bir güneşe irtibatı ve semavat ile tesanüdü lisanıyla der: “Kim bütün kâinata malik ise, bana malik O olabilir; yoksa, yok.” Evet, faraza zîşuur bir elmaya biri dese, “Sen benim sanatımsın.” O elma lisan-ı hâl ile ona, “Sus!” diyecek. “Eğer bütün yeryüzünde bütün elmaların teşkiline muktedir olabilirsen, belki yeryüzünde münteşir bütün hemcinsimiz olan bütün meyvedarlara, belki sefinesiyle hazine-i rahmetten gelen bütün hedâyâ-yı rahmaniyeye mutasarrıf olabilirsen, bana rububiyet dava et.” O elma böyle diyecek ve o ahmağın ağzına bir tokat vuracak.
DOKUZUNCU LEM’A: Cüz’de, cüz’îde, küllde, küllîde, küllî âlemde, hayatta, zîhayatta, ihyada olan sikkelerden, hatemlerden, turralardan bazılarına işaret ettik. Şimdi, nevilerde hesapsız sikkelerden bir sikkeye işaret edeceğiz.
Evet, nasıl ki meyvedar bir ağacın hesapsız semereleri, bir terbiye-i vahide, bir kanun-u vahdetle, bir tek merkezden idare edildiklerinden,