مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
sırrıyla, nev-i beşerin haşir ve neşri, bir tek nefsin imate ve ihyası gibi suhuletlidir.
اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
tasrihiyle, bütün insanları haşirde ihya etmek, istirahat için dağılan bir orduyu, bir boru sesiyle toplamak kadar kolaydır. İşte şu hadsiz sürat ve nihayetsiz suhulet, bilbedahe, kudret-i Sâniin kemaline ve her şey Ona nisbeten kolay olduğuna delil-i kat’î ve bürhan-ı yakînî olduğu halde, ehl-i dalâletin nazarında Sâniin kudretiyle eşyanın teşkili ve icadı —ki vücub derecesinde suhuletlidir— bin derece muhal olan kendi kendine teşekkül ile iltibasa sebep olmuştur. Yani bazı âdi şeylerin vücuda gelmelerini çok kolay gördükleri için, onların teşkilini, teşekkül tevehhüm ediyorlar. Yani, icad edilmiyorlar, belki kendi kendine vücud buluyorlar. İşte, gel, ahmaklığın nihayetsiz derecatına bak ki, nihayetsiz bir kudretin delilini, onun ademine delil yapar, nihayetsiz muhalât kapısını açar. Çünkü o halde, Sâni-i âleme lâzım olan nihayetsiz kudret ve muhit ilim gibi evsaf-ı kemal, her mahlûkun her zerresine verilmek lâzım gelir, tâ kendi kendine teşekkül edebilsin.
ON BİRİNCİ KELİME: وَاِلَيْهِ الْمَصِيرُ Yani, dâr-ı faniden dâr-ı bâkiye dönülecek ve Kadîm-i Bâkînin makarr-ı saltanat-ı ebediyesine gidilecek ve kesret-i esbabdan Vâhid-i Zülcelâlin daire-i kudretine gidilecek, dünyadan ahirete geçilecek. Merciiniz Onun dergâhıdır, melceiniz Onun rahmetidir. Ve hakeza...