ehl-i küfür ve tuğyandır ki, nefs ve şeytana tabi olup yalnız hayat-ı dünyeviyeyi tanıyan hayvan gibi, belki daha aşağı sağır, dilsiz, dallin güruhudur.
Birinci kafile olan süedâ ve ebrar ise, zülcenaheyn olan üstadı dinlediler. O üstad hem abddir; ubudiyet noktasında Rabbini tavsif ve tarif eder ki, Cenab-ı Hakkın dergâhında ümmetinin elçisi hükmündedir. Hem resuldür, risalet noktasında Rabbinin ahkâmını Kur’an vasıtasıyla cin ve inse tebliğ eder. Şu bahtiyar cemaat, o resulü dinleyip Kur’an’a kulak verdiler. Kendilerini enva-ı ibâdâtın fihristesi olan namaz ile, birçok makamat-ı âliye içinde çok lâtif vazifelerle telebbüs etmiş gördüler. Evet namazın mütenevvi ezkâr ve harekâtıyla işaret ettiği vezaifi, makamatı mufassalan gördüler. Şöyle ki:
Evvelen: Âsâra bakıp, gâibane muamele suretinde, saltanat-ı rububiyetin mehasinine temâşâger makamında kendilerini gördüklerinden tekbir ve tesbih vazifesini edâ edip اَللّٰهُ اَكْبَرُ dediler.
Saniyen: Esma-i kudsiye-i ilâhiyenin cilveleri olan bedâyiine ve parlak eserlerine dellâllık makamında görünmekle, Sübhanallah Velhamdülillâh diyerek takdis ve tahmid vazifesini ifa ettiler.
Salisen: Rahmet-i ilâhiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetlerini, zâhir ve bâtın duygularla tadıp anlamak makamında şükür ve sena vazifesini edaya başladılar.
Rabian: Esma-i ilâhiyenin definelerindeki cevherleri, manevî cihazat mizanlarıyla tartıp bilmek makamında tenzih ve medih vazifesine başladılar.