Yani, bütün mahlukatın hayatlarıyla sana takdim ettikleri hediye-i ubudiyetlerini, ben kendi hesabıma umumunu sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim. Hem, sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın. İşte şu niyet ve itikad, pek geniş bir şükr-ü küllîdir.
Nebatatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyetleridir. Hem meselâ, kavun, kalbinde nüveler suretinde bin niyet eder ki, “Ya Hâlikım! Senin esma-i hüsnanın nakışlarını yerin birçok yerlerinde ilân etmek isterim.” Cenab-ı Hak, gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların niyetlerini bilfiil ibadet gibi kabul eder. “Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.” 1 şu sırra işaret eder. Hem,
سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ عَدَدَ خَلْقِكَ وَرِضَاءَ نَفْسِكَ وَزِنَةَ عَرْشِكَ وَمِدَادَ كَلِمَاتِكَ وَنُسَبِّحُكَ بِجَمِيعِ تَسْبِيحَاتِ اَنْبِيَائِكَ وَاَوْلِيَائِكَ وَمَلٰئِكَتِكَ
gibi hadsiz adetle tesbih etmenin hikmeti, şu sırdan anlaşılır.
Hem, nasıl bir zabit bütün neferatının yekûn hizmetlerini kendi namına padişaha takdim eder; öyle de, mahlukata zabitlik eden ve hayvanat ve nebatata kumandanlık yapan ve mevcudat-ı arziyeye halifelik etmeye kabil olan ve kendi hususi âleminde kendini herkese vekil telâkki eden insan, اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ der; bütün halkın ibadetlerini ve istianelerini, kendi namına Mabud-u Zülcelâle takdim eder. Hem, سُبْحَانَكَ بِجَمِيعِ تَسْبِيحَاتِ جَمِيعِ مَخْلُوقَاتِكَ وَبِاَلْسِنَةِ جَمِيعِ مَصْنُوعَاتِكَ der; bütün mevcudatı kendi hesabına söylettirir. Hem,