Yirmi Sekizinci Sözün İkinci Suâlinin Cevabındaki Hâşiye
Şu dünyada cism-i insanî ve hayvanî, zerrat için güya bir misafirhane, bir kışla, bir mektep hükmündedir ki, camid zerreler ona girerler, hayattar olan âlem-i bekaya zerrat olmak için liyakat kesb ederler, çıkarlar. Ahirette ise اِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ sırrınca, nur-u hayat orada âmmdır. Nurlanmak için o seyr ü sefere ve o talimat ve talime lüzum yoktur; zerreler demirbaş olarak sabit kalabilirler.
Aziz Kardeşlerim!
Şu Risale, tılsım-ı kâinatın üç esasından birisini halletmiştir. Çünkü, müşkil-küşâ o muammâ-yı hilkatte bir hayret-fezâ faaliyet, kâinatta görünüyor.
Biri de; tahavvülât-ı zerrâttır ki, bir zenberek hükmünde kâinat makinasını işlettiriyor.
Biri de; hayret-fezâ hidemât-ı vezâifi görmekle beraber, nereden nereye bu seyl-i kâinat akıp gidiyor?
Kur’an-ı Hakîm’in bu tılsımı üç esas ile keşfetmiş. O keşfin bir nevi tefsiri hükmünde bulunan şu risale, harekât-ı zerrâtı beş-altı hikmetle halletmiştir. Yirmidördüncü Mektub’un İkinci esası olan, “Mevcudat ne yapıyor, nereye gidiyor?” Birinci Remz’den nihayete kadar.... Ve Yirmidokuzuncu Söz’ün İkinci Maksadı o muammâyı tamamiyle açmıştır. Hakikatın üssü’l-esasını istersen bunlara bak.
Eğer o hakikat-ı Kur’aniyenin en tatlı meyvelerini istersen Yirmidördüncü Sözün Beşinci Dalı’ndaki Beş Meyve’ye ve Otuzbirinci Söz’ün Dördüncü Esas’ının Beş meyvesini temaşa et.