Ve o tecelliden anlaşılıyor ki, sair mevcudat gibi, şu dünyadaki tahavvülât-ı zerrat dahi, gayet âli hikmetler için kaderin çizdiği hudut üzerine kudretin verdiği evamir-i tekvîniyeye göre hassas bir mizan-ı ilmî ile cevelân ediyorlar. Adeta başka, yüksek bir âleme Haşiye gitmeye hazırlanıyorlar. Öyle ise, zîhayat cisimler, o seyyah zerrelere güya birer mektep, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir. Ve öyle olduğuna, bir hads-i sadıkla hükmedilebilir.
Elhasıl: Birinci Sözde denildiği ve isbat edildiği gibi, her şey bismillâh der. İşte, bütün mevcudat gibi, her bir zerre ve zerratın her bir taifesi ve mahsus her bir cemaati, lisan-ı hâl ile bismillâh der, hareket eder.
Evet, geçmiş Üç Nokta sırrıyla, her bir zerre, mebde-i hareketinde, lisan-ı hâl ile بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ der. Yani, “Ben Allah’ın namıyla, hesabıyla, ismiyle, izniyle, kuvvetiyle hareket ediyorum.” Sonra, netice-i hareketinde, her bir masnu gibi, her bir zerre, her bir taifesi, lisan-ı hâl ile اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ der ki, bir kaside-i medhiye hükmünde olan sanatlı bir mahlûkun nakşında, kudretin küçük bir kalem ucu hükmünde kendini gösterir. Belki her biri, manevî, rabbanî, muazzam, hadsiz başlı