Hiçbir şey Ona ağır gelmez. Gaflet olunmaya! Şu altı sırrın küçük mizanlarıyla o kudret tartılmaz ve münasebete giremez. Yalnız fehme takrib ve istib’adı izale için zikredilir.
Üçüncü Esasın Netice ve Hülâsası: Madem kudret-i ezeliye gayr-ı mütenahîdir. Hem Zat-ı Akdese lâzime-i zaruriyedir. Hem her şeyin lekesiz, perdesiz melekûtiyet ciheti Ona müteveccihtir. Hem Ona mukabildir. Hem, tesâvi-i tarafeynden ibaret olan imkân itibariyle muvazenettedir. Hem, şeriat-i fıtriye-i kübra olan nizam-ı fıtrata ve kavanîn-i âdetullaha mutidir. Hem, mânilerden ve ayrı ayrı hususiyetlerden, melekûtiyet ciheti mücerred ve sâfidir. Elbette, en büyük şey, en küçük şey gibi, o kudrete ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Öyle ise, haşirde bütün zevi’l-ervahın ihyası, bir sineğin baharda ihyasından daha ziyade kudrete ağır olmaz. Öyle ise, مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ fermanı mübalâğasızdır, doğrudur, haktır. Öyle ise, müddeamız olan “Fâil muktedirdir” o cihette hiçbir mâni yoktur, kat’î bir surette tahakkuk etti.
DÖRDÜNCÜ ESAS: Nasıl kıyamet ve haşre muktazi var ve haşri getirecek fail dahi muktedirdir; öyle de, şu dünyanın kıyamet ve haşre kabiliyeti vardır. İşte, “Şu mahal kabildir” olan müddeâmızda dört mesele vardır:
Birincisi: Şu âlem-i dünyanın imkân-ı mevtidir.
İkincisi: O mevtin vukuudur.
Üçüncüsü: O harap olmuş, ölmüş dünyanın, ahiret suretinde tamir ve dirilmesinin imkânıdır.
Dördüncüsü: O mümkün olan tamir ve ihyanın vuku bulmasıdır.