BİRİNCİ SIR: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ’in bir cilvesini şöyle gördüm ki: Kâinat simasında, arz simasında ve insan simasında, birbiri içinde birbirinin numunesini gösteren üç sikke-i rububiyet var.
Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-yı ulûhiyettir ki, بِسْمِ اللّٰهِ ona bakıyor.
İkincisi, küre-i arz simasında, nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüb, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübra-yı rahmaniyettir ki, بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ ona bakıyor.
Sonra, insanın mahiyet-i câmiasının simasındaki letaif-i refet ve dekaik-i şefkat ve şuaat-ı merhamet-i ilâhiyeden tezahür eden sikke-i ulya-yı rahîmiyettir ki, بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ’deki الرَّحٖيمِ ona bakıyor.
Demek, بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ , sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani, بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ , yukarıdan nüzul ile, semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musağğarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur.