İKİNCİ ŞULE
İkinci Şulenin Üç Nuru var.
BİRİNCİ NUR: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın heyet-i mecmuasında raik bir selâset, faik bir selâmet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüb; cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavi bir teavün; ve ayetler ve maksatları mabeyninde ulvî bir tecavüb olduğunu, ilm-i beyan ve fenn-i maânî ve beyanînin Zemahşerî, Sekkakî, Abdülkahir-i Cürcanî gibi binlerle dâhi imamların şehadetiyle sabit olduğu halde, o tecavüb ve teavün ve tesanüdü ve selâset ve selâmeti kıracak, bozacak sekiz dokuz mühim esbab bulunurken, o esbab, bozmaya değil, belki selâsetine, selâmetine, tesanüdüne kuvvet vermiştir. Yalnız, o esbab, bir derece hükmünü icra edip, başlarını perde-i nizam ve selâsetten çıkarmışlar. Fakat, nasıl ki yeknesak düz bir ağacın gövdesinden bir kısım çıkıntılar, sivricikler çıkar, lâkin ağacın tenasübünü bozmak için çıkmıyorlar, belki o ağacın ziynetli tekemmülüne ve cemaline medar olan meyveyi vermek için çıkıyorlar; aynen bunun gibi, şu esbab dahi, Kur’an’ın selâset-i nazmına kıymettar manaları ifade için sivri başlarını çıkarıyorlar.
İşte o Kur’an-ı Mübin, yirmi senede, hacetlerin mevkileri itibariyle necim necim olarak, müteferrik parça parça nüzul ettiği halde, öyle bir kemal-i tenasübü vardır ki, güya bir defada nazil olmuş gibi bir münasebet gösteriyor.
Hem, o Kur’an, yirmi senede, hem muhtelif, mütebayin esbab-ı nüzule göre geldiği halde, tesanüdün kemalini öyle gösteriyor; güya bir sebeb-i vahidle nüzul etmiştir.