nizam-ı alemin istikrarı ve vakt-i merhununa kadar imtidadına ve ibadullahissalihînin istirahat ve isti’lasına medar ve müessir olacak yine sensin!
Ey Nur-u Kur’an! Ve ey hakikat-ı iman!
Madem ki, bugün üç yüzelli milyon İslamın pişvalığını Kur’an namına deruhte ediyorsun. O halde asırlardan beri ehl-i İslam arasına girmiş ve yerleşmiş olan kötü itikad ve ihtilafları kaldıracak, hüküm süren fitne ve fesadı, nifak ve şikakı dahi kökünden kurutup, sevad-ı âzam olan bu ümmet-i merhume-i Muhammediyeyi (a.s.m.) büyük bir kütle ve bir fırka-i naciye halinde, Kur’an’ın cenah-ı refet ve rahmeti altında, inşallah ta subh-u mahşere kadar nur-u Kur’an’la saklayacaksın.
“Ne isterseniz benden sorunuz, haber vereyim size. Sorun bana maziden halden ve istikbalden!” diye ashab-ı izam arasında, kendini âleme ilan ve her müşkülü izah ve beyan ve اَنَا مَدٖينَةُ الْعِلْمِ وَ عَلِىٌّ بَابُهَا hadis-i şerifini isbat ve ayan eden naşir-i ilim ve irfan ve vakıf-ı esrar-ı Kur’an Cenab-ı Hazret-i Haydar ile سَلُونٖى قَبْلَ اَنْ تَفْقِدُونٖى فَاِنَّهُ لَايُحَدِّثُ اَحَدٌ بَعْدٖى diye bağıran, müçtehidler sertacı İmam-ı Cafer' * den sonra İslam Dünyasındasın. O zatların feyzinden gelip bu asırda temessül ederek سَلُونٖى عَمَّا شِئْتُمْ diye haykıran ve her muammayı açan, her hâili kaldıran her maniayı aşan üç münadiden ey Risale-i Nur! Bir üçüncüsü senin şahsiyet-i maneviyendir. Mazhar olduğun İsm-i Rahim ve Hakim ve Bedi’in