Onuncu Söz’ün kerâmetkârâne letâif-i tevafukiyesindendir ki, matbu nüshasında ekseriyet-i mutlaka ile sahifelerin elif adedinde tevafukları olduğu gibi, bir-iki müstesna olarak mütebâkisi medar-ı tevafuk olan (Haşiye) üç, dört, beş, altı adedler dahi, yine mânidar olarak her birisi birbiriyle on üçte tevafuk ettiği misillû çok sırlar var. Bu kere o matbu’ nüshadan hiçbir tevafuku takip etmeyerek, Hafız Ali (rh.a.)’nin yazdığı Onuncu Söz’de kendi kendine gelen sahifelerin satırlar başındaki elifler (yalnız bir tek sahife müstesna olarak) bütün sahifeler birbirine tevafuk etmekle beraber, eliflerin mecmûu 193 ederek, hem bu Onuncu Söz’ün ismi olan “Onuncu Söz” aded-i ebcedîsine tam tamına tevafuk ettiği gibi; Onuncu Söz’ün müellifinin ikinci ismi olan “Bediüzzaman” isminin bir fark ile aded-i ebcedîsine tevafukunu gördük. Ve bu tevafuk, mânidar olduğuna lâtif bir emaresi şudur ki: Risale-i Nur’un iki talebesi, bu sır tezahür etmezden evvel “Acaba bu elif’lerin adedinde bir manâ var mı?” diye düşünürken, her ikisinin kalblerinden lisanlarına birden “Onuncu Söz” kelimesi aynı anda gelmesiyle iki kalbin ve iki lisanın tevafuku, bu tevafuku takviye ediyor.
Bu 193 adedinin ikinci mânidâr tevafuku da şudur ki: Haşri ders veren, baştaki فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ ilh. âyetinin ve âhirinde kıyameti ve kıyametin dehşetini ders veren يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ ilh. âyetin kudsî harflerinin mecmû-u adedi olan 193 adedinde bu yüz doksan üç elif’in tevafuku elbette tesadüfî değildir. Lâtifdir ki, و البَعْثُ بَعْدَ الْمَوْت حَقّ rükn-ü îmâniyenin evveli olan dünyanın ölmesini âhirki âyet haber veriyor. Ve o rüknün âhiri olan ihyâ-yı emvâtı birinci âyet haber veriyor.