Bir ikram-ı ilâhî ve bir eser-i inayet-i rabbaniye
وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ mazmununa mâsadak olmak emeliyle deriz:
Şu risalenin te’lifinde Cenab-ı Hakkın bir eser-i inayetini ve rahmetini zikredeceğim; tâ, şu risaleyi okuyanlar ehemmiyetle baksınlar.
İşte, şu risalenin te’lifi, hiç kalbimde yoktu. Çünkü risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) dair Otuz Birinci ve On Dokuzuncu Sözler yazılmıştı. Birdenbire, şu risaleyi yazmak için mücbir bir hâtıra kalbe geldi. Hem kuvve-i hafızam, musibetler neticesi olarak sönmüştü. Hem meşrebimde, yazdığım eserlerde nakil suretiyle, kaale-kıyle suretiyle gitmemiştim. Hem yanımda kütüb-ü hadisiye ve siyer kitabları yoktur. Bununla beraber, تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ diyerek başladım. Öyle bir muvaffakiyet oldu ki, Eski Said’in kuvve-i hafızasından ziyade hafızam yardım etti. Her iki üç saatte, süratle otuz kırk sahife yazıldı. Bir tek saatte on beş sahife yazılıyordu. Ekser Buharî, Müslim, Beyhakî, Tirmizî, Şifâ-i Şerif, Ebu Nuaym, Taberî gibi kitablardan naklediliyor. Halbuki bu nakilde hata olsa —hadis olduğu için— günah olması lâzım geldiğinden, kalbim titriyordu. Fakat anlaşıldı ki, inayet var ve şu risaleye ihtiyaç var. İnşaallah sahih bir surette yazılmıştır. Şayet bazı elfaz-ı hadisiyede veya ravilerin isminde bir yanlış bulunsa, tashih edilerek müsamaha ile bakmalarını ihvanlarımdan rica ediyorum.
Said Nursî
Evet, biz müsveddeyi yazıyorduk. Üstadımız da söylüyordu. Yanında hiç kitab yoktu; hiç müracaat da etmiyordu. Birden bire, gayet süratli söylüyordu, biz de yazıyorduk. İki üç saatte otuz kırk, daha fazla sahife yazıyorduk. Bizim de kanaatimiz geldi ki, bu muvaffakiyet, mucizat-ı nebeviyenin bir kerametidir.
Daimi Hizmetkârı Müsvedde kâtibi Müsvedde ve
hizmetkârı ve müsvedde kâtibi ve ahiret kardeşi tebyiz kâtibi
Abdullah Çavuş Süleyman Sâmi Hafız Halid Hafız Tevfik