ufak bir dürtmekle dürttü. O deve, o iltifat-ı Ahmedî’den o kadar bir çeviklik, bir sevinçlik peyda etti ki, daha süratinden dizgini zaptedilmiyor, yolda yetişilmiyordu; -1- Hazret-i Cabir haber veriyor.
Dördüncü Hadise: Başta İmam-ı Buharî, eimme-i hadis haber veriyorlar ki: Bir defa, gecede, Medine-i Münevvere’nin haricinde, düşman hücum ediyor gibi mühim bir hadise işaa edildi. Sonra cesur atlılar çıktılar, gittiler. Yolda görüyorlar; bir zat geliyor. Baktılar, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdır. Ferman etmiş: “Bir şey yoktur.” Meşhur Ebu Talha’nın atına binip şecaat-i kudsiyesi muktezasınca herkesten evvel gitmiş, tahkik etmiş ve dönmüştü.
Ebu Talha’ya ferman etmiş: وَجَدْتُ فَرَسَكَ بَحْرًا Yani,“Senin atın, sarsmadan, gayet çabuktur.” Halbuki, Ebu Talha’nın atı, katuf tabir edilen yürüyüşsüz kısmından idi. O geceden sonra, hiçbir at ona karşı yürüyüşte mukabele edemiyordu. -2- Hem nakl-i sahih ile, bir defa Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm seferde, namaz kılacak vaktinde, atına dedi: “Dur.” O da durdu, namaz bitinceye kadar hiçbir azasını kımıldatmadı. -3-
Beşinci Hadise: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârı Sefine, Yemen Valisi Muaz ibn-i Cebel' * in yanına gitmek için, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan emir alıp gitmiş. Yolda bir arslan rast gelmiş. O Sefine ona demiş: “Ben Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârıyım.” Arslan ses verip ayrılmış, ilişmemiş. Diğer bir tarikte haber veriyorlar ki: Sefine döndüğü vakit yolu kaybetmiş. Bir arslana rast gelmiş; arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş. -4-
Hem Hazret-i Ömer’den haber veriyorlar ki, demiş: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanına bir bedevî geldi. Arapça “dabb” denilen bir susmar, yani keler elindeydi. Dedi: “Eğer bu hayvan sana şehadet