“Yine yerine gitsin.” Emretti, yerine gitti. A’rabî dedi: “İzin ver, sana secde edeyim.” Dedi: “İzin yok kimseye.” Dedi: “Öyle ise senin elini, ayağını öpeceğim.” İzin verdi. -1-
Üçüncü Misâl: Başta Sahih-i Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki:
Cabir diyor: Biz bir seferde Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için bir yer aradı. Settareli bir yer yoktu. Sonra gitti iki ağaç yanına, bir ağacın dalını tuttu, çekti. Ağaç itaat ederek beraber gitti; öteki ağacın yanına getirdi. Mutî devenin yularını tutup çekildikte geldiği gibi, o iki ağacı o suretle yan yana getirdi: Sonra dedi: اِلْتَئِمَا عَلَىَّ بِاِذْنِ اللّٰهِ
Yani, “Üstüme birleşiniz” dedi. İkisi birleşerek settare oldular. Arkalarında kaza-yı hacet ettikten sonra onlara emretti, yerlerine gittiler. -2-
İkinci bir rivayette, yine Hazret-i Cabir der ki: Bana emretti ki: يَا جَابِرُ قُلْ لِهٰذِهِ الشَّجَرَةِ يَقُولُ لَكِ رَسُولُ اللّٰهِ: اِلْحَقٖى بِصَاحِبَتِكِ حَتّٰى اَجْلِسَ خَلْفَكُمَا
Yani, “O ağaçlara de: Resulullahın haceti için birleşiniz.” Ben öyle dedim, onlar da birleştiler. Sonra ben beklerken, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm çıkageldi. Başıyla sağa sola işaret etti; o iki ağaç yerlerine gittiler. -3-
Dördüncü Misâl: Nakl-i sahih ile, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın cesur kumandanlarından ve hizmetkârlarından olan Üsame bin Zeyd der ki:
Bir seferde, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için, hâli, settareli bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki: هَلْ تَرٰى مِنْ نَخْلٍ اَوْ حِجَارَةٍ Dedim: “Evet, var.” Emretti ve dedi: