zamanda icad ederiz. Öyle ise, yevm-i fasl olan kıyamet sizi bekliyor; o günü getirmek bize ağır gelemez.” İşte bundan sonra kıyamette dağların dağılması, semavatın parçalanması, Cehennemin hazırlanması ve Cennet ehline bağ ve bostan vermesini gizli bir surette isbatlarına işaret eder. Manen der: “Madem gözünüz önünde dağ ve zeminde şu işleri yapar; ahirette dahi bunlara benzer işleri yapar.” Demek surenin başındaki dağ, kıyametteki dağların haline bakar ve bağ ise ahirde ve ahiretteki hadikaya ve bağa bakar. İşte sair noktaları buna kıyas et; ne kadar güzel ve âlî bir üslubu var, gör. Meselâ,
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُ
(ilâ ahir) öyle bir üslub-u âlide benî-beşerdeki şuunat-ı ilâhiyeyi ve gece ve gündüzün deveranındaki tecelliyat-ı ilâhiyeyi ve senenin mevsimlerinde olan tasarrufat-ı rabbaniyeyi ve yeryüzünde hayat memat, haşir ve neşr-i dünyeviyedeki icraat-ı rabbaniyeyi öyle bir ulvi üslup ile beyan eder ki, ehl-i dikkatin akıllarını teshir eder. Parlak ve ulvi geniş üslubu, az dikkat ile göründüğü için şimdilik o hazineyi açmayacağız. Meselâ,
۞ اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ ۞ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ ۞ وَاِذَا الْاَرْضُ مُدَّتْ ۞ وَاَلْقَتْ مَا فٖيهَا وَ تَخَلَّتْ ۞ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ
gök ve zeminin Cenab-ı Hakk'ın emrine karşı derece-i inkıyad ve itaatlerini şöyle âli bir üslup ile beyan eder ki: Nasıl bir kumandan-ı âzam, mücahede ve manevra ve ahz-ı asker şubeleri gibi mücahedeye lâzım işler