Sekizinci Misâl: Tirmizî ve Nesaî ve Beyhakî ve Şifa-i Şerif gibi kütüb-ü sahiha beyan ediyorlar ki:
Hazret-i Semurete’bn-i Cündüb der: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma bir kâse et geldi. Sabahtan akşama kadar fevc fevc adamlar geldiler, yediler. -1-
İşte, mukaddimede beyan ettiğimiz sırra binaen, şu vakıa-i bereket yalnız Semure’nin rivayeti değil; belki Semure, o yemeği yiyen cemaatlerin mümessili gibi onların namına ve tasdiklerine binaen ilân ediyor.
Dokuzuncu Misâl: Şifa-i Şerif sahibi ve meşhur İbn-i Ebî Şeybe ve Taberanî gibi mevsuk ve sahih muhakkikler rivayetiyle Hazret-i Ebu Hureyre der:
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bana emretti: “Mescid-i şerifin suffesini mesken ittihaz eden yüzden ziyade fukara-yı muhacirîni davet et.” Ben dahi onları aradım, topladım. Umumumuza bir tabla taam konuldu. Biz istediğimiz kadar yedik, kalktık. O kâse konulduğu vakit nasıl idi; yine öyle dolu kaldı. Yalnız parmakların izi taamda görünüyordu. -2-
İşte, Hazret-i Ebu Hureyre, umum kâmilîn-i ehl-i suffe tasdikine istinaden, onlar namına haber verir. Demek, manen umum ehl-i suffe rivayet etmiş gibi kat’îdir. Hem hiç mümkün müdür ki, o haber hak ve doğru olmasa, o sadık ve kâmil zatlar sükût edip tekzib etmesinler?
Onuncu Misâl: Nakl-i sahih-i kat’î ile, Hazret-i İmam-ı Ali der:
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, benî-Abdilmuttalib’i cem etti. Onlar kırk adam idiler. Onlardan bazıları bir deve yavrusunu yerdi ve dört kıyye süt içerdi. Halbuki, umum onlara bir avuç kadar bir yemek yaptı; umum yiyip tok oldular, yemek eskisi gibi kaldı. Sonra üç, dört adama ancak kâfi gelir ağaçtan bir kab içinde süt getirdi. Umumen içtiler, doydular; içilmemiş gibi bâki kaldı. -3-