Hem, nakl-i sahih ile, Utbe ibn-i Ebî Leheb hakkında ferman etmiş ki: يَاْكُلُهُ كَلْبُ اللّٰهِ diye, Utbe’nin âkıbet-i feciasını haber vermiş. Sonra Yemen tarafına giderken bir arslan gelip onu yemiş, Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın hem bedduasını, hem haberini tasdik etmiş. -1-
Hem, nakl-i sahih ile feth-i Mekke vaktinde, Hazret-i Bilâl-i Habeşî * Kâbe damına çıkıp ezan okumuş. Rüesa-yı Kureyş’ten Ebu Süfyan, Attab ibni Esid ve Hâris ibn-i Hişam oturup konuştular. Attab dedi: “Pederim Esid bahtiyardı ki bugünü görmedi.” Haris dedi ki: “Muhammed bu siyah kargadan başka adam bulmadı mı ki müezzin yapsın?” Hazret-i Bilâl-i Habeşîyi tezyif etti. Ebu Süfyan dedi: “Ben korkarım, bir şey demeyeceğim. Kimse olmasa da, şu Batha’nın taşları ona haber verecek, o bilecek.” Hakikaten, bir parça sonra Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm onlara rast geldi, harfiyen konuştuklarını söyledi. O vakit Attab ile Haris şehadet getirdiler, Müslüman oldular. -2-
İşte, ey biçare mülhid! Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı tanımayan kalbsiz adam! Bak, Kureyş’in iki muannid büyükleri, bir tek ihbar-ı gaybî ile imana geldiler. Ne kadar kalbin bozulmuş ki, manevî tevatürle bu ihbar-ı gaybî gibi binler mucizatı işitiyorsun, yine kanaat-i tammen gelmiyor. Her ne ise, sadede dönüyoruz.
Hem, nakl-i sahih ile Gazve-i Bedir’de, Hazret-i Abbas * sahabelerin eline esir düştüğü vakitte, fidye-i necat istenilmiş. O da demiş: “Param yok.” Hazret-i Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş ki: “Zevcen Ümm-ü Fadl yanında bu kadar parayı filan yere bırakmışsın.” Hazret-i Abbas tasdik edip “İkimizden başka kimsenin bilmediği bir sır idi.” O vakit kemal-i imanı kazanıp İslâm olmuş. -3-
Hem –nakl-i sahih-i kat’î ile– muzır bir sahir olan Lebid-i Yahudi; Resul-i