Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddık nasıl ki Medine-i Münevverede kemal-i metanetle herkese teselli verip mühim bir hutbe ile sahabeleri teskin etmiş; aynen onun gibi, şu Süheyl, o hengâmda, Mekke-i Mükerremede, aynı Ebu Bekri’s-Sıddık gibi sahabeye teskin ve teselli verip, malûm fesahatıyla Ebu Bekri’s-Sıddık’ın aynı hutbesinin meâlinde bir nutuk söylemiş. Hatta iki hutbenin kelimeleri birbirine benzer.
Hem Sürâka' * ya ferman etmiş ki: كَيْفَ بِكَ اِذَا اُلْبِسْتَ سُوَارَىْ كِسْرٰى diye, “Kisranın iki bileziğini giyeceksin.” Hazret-i Ömer zamanında Kisra mahvedildi; ziynetleri ve şahane bilezikleri geldi, Hazret-i Ömer Sürâka’ya giydirdi. Dedi: اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى سَلَبَهُمَا كِسْرٰى وَاَلْبَسَهُمَا سُرَاقَةَ ihbar-ı nebevîyi tasdik ettirdi.
Hem ferman etmiş ki: اِذَا ذَهَبَ كِسْرٰى فَلَا كِسْرٰى بَعْدَهُ diye, “Kisra-yı Fars gittikten sonra daha kisra çıkmayacak.” Haber vermiş; hem öyle olmuş.
Hem Kisra elçisine demiş: “Şimdi Kisranın oğlu Şirviye Perviz, Kisrayı öldürdü.” O elçi tahkik etmiş; aynı vakitte öyle olmuş. O da İslâm olmuş. Bazı ehadiste o elçinin adı Firuz' * dur. -1-
Hem –nakl-i sahih-i kat’î ile– Hâtıb İbn-i Beltea’ * nın gizli Kureyş’e gönderdiği mektubu haber vermiş. Hazret-i Ali ile Mikdad’ * ı göndermiş. “Filan mevkide bir şahısta şöyle bir mektup var. Alınız, getiriniz!” Gittiler, aynı yerden aynı mektubu getirdiler. Hâtıb’ı celbetti. “Neden yaptın?” demiş; o da özür beyan etmiş, özrünü kabul etmiş. -2-