Kırk sene sonra, zevci olan Ubâde ibn-i Sâmit refakatiyle Kıbrıs’ın fethine gitmiş; Kıbrıs’ta vefat edip, mezarı ziyaretgâh olmuş. Haber verdiği gibi aynen zuhur etmiş.
Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile ferman etmiş ki: * يَخْرُجُ مِنْ ثَقٖيفَ كَذَّابٌ وَ مُبٖيرٌ Yani, “Sakif kabilesinden biri dava-yı nübüvvet edecek ve bir hunhar zalim zuhur edecek” deyip, nübüvvet dava eden meşhur Muhtar' * ı ve yüz bin adam öldüren Haccac-ı Zalim'i haber vermiş.
Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, سَتُفْتَحُ الْقُسْطَنْطٖينِيَّةُ فَنِعْمَ الْاَمٖيرُ اَمٖيرُهَا وَنِعْمَ الْجَيْشُ جَيْشُهَا deyip, İstanbul’un İslâm eliyle fetholacağını ve Hazret-i Sultan Mehmed Fatih * in yüksek bir mertebe sahibi olduğunu haber vermiş. Haber verdiği gibi zuhur etmiş.
Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile ferman etmiş ki: اِنَّ الدّٖينَ لَوْ كَانَ مَنُوطًا بِالثُّرَيَّا لَنَا لَهُ رِجَالٌ مِنْ اَبْنَاءِ فَارِسَ deyip, başta Ebu Hanife * olarak, İran’ın emsalsiz bir surette yetiştirdiği ulema ve evliyaya işaret ediyor, haber veriyor.
Hem ferman etmiş ki: عَالِمُ قُرَيْشٍ يَمْلَءُ طِبَاقَ الْاَرْضِ عِلْمًا deyip, İmam-ı Şâfiî' * ye işaret edip haber veriyor.
Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile ferman etmiş ki: سَتَفْتَرِقُ اُمَّتٖى ثَلَاثًا وَسَبْعٖينَ فِرْقَةً اَلنَّاجِيَةُ وَاحِدَةٌ مِنْهَا. قٖيلَ مَنْهُمْ؟ قَالَ مَا اَنَا عَلَيْهِ وَ اَصْحَابٖى