Kör kuvvetin yerine; inayetli, hikmetli bir kudret-i ilâhî ona medar-ı beyan.
Onun için kâinat, vahşetzar suret giymez.
Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemiyet-i ahbab.
Her tarafta tecavüb, her canibde tehabbüb; ona sıkıntı vermez.
Her köşede istinas, o cemiyet içinde mahzunu vaz’ ediyor.
Bir hüzn-ü müştakane, bir hiss-i ulvî verir; gamlı bir hüznü vermez.
İkisi birer şevki de verir. O yabanî edebin verdiği bir şevk ile
nefs düşer heyecana, heves olur münbasit; ruha ferah veremez.
Kur’an’ın şevki ise: Ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir.
İşte bu sırra binaen, Şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) lehviyatı istemez.
Bazı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip...
Demek hüzn-ü Kur’anî veya şevk-i Tenzilî veren âlet zarar vermez.
Eğer hüzn-ü yetîmî veya şevk-i nefsanî verse, âlet haramdır.
Değişir eşhasa göre; herkes birbirine benzemez.