ve Fatiha’da bulunan on beş ( م ) ile ve ( الٓمٓ ) ve ( حم ) ler ve bir ( المر ) ile on beş surenin başına işaret edip, ( م ) ’ lerine parmağını bastığı misillü; Kur’an Fatiha’da, Fatiha Sure-i Kevser’de münderic olduğunun sırrıyla Sure-i Kevser dahi on üç ( ا ) ’le Fatiha’nın on üç ( ال ) ’i gibi on üç parmakla on üç meşhur surelerin başlarına parmağını basıyor ve kendi de, küçük bir Kur’an olduğunu gösteriyor.
Üçüncüsü: ( كَوْثَرَ ) kelimesi kudsî, cami’, küllî, nuranî bir kelime olduğundan mana-yı lügaviyesi olan hayr-ı kesîrden ve uhrevî bir havz-ı Kevser’den manevî bir havz-ı Kevser olan Kur’an’dan tut, ta hayr-ı kesir ıtlakına masadak olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ita edilen bütün hedaya-yı Rahmaniye ve fütuhat-ı Rabbaniye, ta feth-i Mekke ve feth-i Beyt-i Mukaddes, feth-i Şam ve feth-i İstanbul’a kadar manaları olduğu gibi, o manalara da işareti var.
Meselâ: Âb-ı zemzem Kur’aniye’nin menba-ı ve havz-ı kevseri olan Mekke-i Mükerreme’nin sekizinci senesindeki tarih-i fethine tekerrürsüz harflerin sekiz adediyle ve mütekerrirlerin yine sekiz adediyle ve ( ا ) ’in sekiz tekerrürüyle (Haşiye) ve feth-i İstanbul’a işaret eden ( كَ الْكَوْثَرَ ) sekiz harfiyle tevafuk sırrıyla ve beş defa sekizlerin ittifakıyla tevafuku, şu fütuhatı sure-i nuraniyede elbette tesadüfi olamaz. Belki tevafuk edilen kudsî bir işarettir.
Dördüncüsü: Madem ( كَ الْكَوْثَرَ ) bir küllidir, bir ferdi de İstanbul’dur. Ve madem bu sure fütuhât-ı İslâmiye’ye ve Resûl-i Ekrem aleyhisselâtü vesselâma ihsan edilen atıye-i ilâhiyeyi haber veriyor.