Hem madem alî bir kelamın hurufatı ve hey’atı o kelâmın manasına kuvvet vererek, teyid ederek o kelâmın derece-i ulviyet ve mezaya-yı belâgatı ziyadeleşir. Ve madem şu Sure-i Nasr müteaddit vecihle hurufları tevafuk münasebetiyle Fütuhat-ı Muhammediye (a.s.m.)’ye ve Nusret-i Ahmediye (a.s.m.)’ye parmak basar bir tarzda işaret verir; elbette şu mezkur esaslara göre bu risalede ve sair rümuz-u Kur’aniye risalelerinde bahsedilen işaret-i gaybiye ve tevafukat-ı harfiye yalnız münasebat-ı belâgat ve letaif-i kelamiye değillerdir. Belki o tevafukat, lemeat-ı belâgat ve reşahat-ı fesahat olmakla beraber işarat-ı Kur’aniye ve ihbarat-ı gaybiye nev’indendir.
Ezcümle: Sıddık’ı (r.a.), Abbas’ı (r.a.) ağlatan şu sure, وَ اسْتَغْفِرْهُ ’nun vav’ına kadar altmış üç harf olarak, ömr-ü Nebevî’nin (a.s.m.) nihayetine tevafukla işaret etmekle beraber, فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَ اسْتَغْفِرْهُ cümleleriyle işaret edilen üç mühim vezaif-i nübüvveti manasıyla gösterdiği gibi, yirmi bir harfle o zamana, yirmi bir sene o vazifeyi ifa ettiğine ve iki sene kaldığına ima ederek, Sıddık’ın (r.a.) ağlamasına gizli bir sebep olmuştur. Ve surenin yüz beş harfiyle, fütuhat-ı Ahmediye’nin (a.s.m.) yüz beş senesinde Şark ve Garb’ı tutacağına işaret; فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ makam-ı ebcediyle dörtyüz yirmi sekiz senesinde terakkiyat-ı maddiye ve maneviyenin derece-i kemallerine işaret etmekle beraber, النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِى دِينِ اللّٰهِ اَفْوَاجًا cümlesinin makam-ı ebcedisi olan 1222’ye kadar o fütuhat-ı Kur’aniye ve nusret-i dîniye devam edeceğine ve ondan