Ve bilhassa hurûfatında ve mana-yı sarihinden başka işaratında çok ulûm-u mühimme vardır.
İkinci Nükte: İşte bu ayet-i kerime, مِنَ النَّبِيّٖينَ وَ الصِّدّٖيقٖينَ وَ الشُّهَدَاءِ وَ الصَّالِحٖينَ وَ حَسُنَ اُولٰٓئِكَ رَفٖيقًا tabiriyle, sırat-ı müstakîmin ehli ve hakiki niam-ı ilâhiyeye mazhar nev-i beşerdeki taife-i enbiya ve kafile-i sıddıkîn ve cemaat-i şüheda ve esnaf-ı salihîn ve enva-ı tabiînin bulunduklarını ifade etmekle beraber, âlem-i İslâmiyette o beş kısmın en mükemmelini dahi ayrıca sarahaten gösterdikten sonra, o beş kısmın imamları ve baştaki rüesalarını sıfat-ı meşhureleriyle zikretmekle onlara delâlet edip ifade ettiği gibi, ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’caz ile o tâifelerin istikbaldeki reislerinin vaziyetlerini bir vecihle tayin ediyor.
Evet, مِنَ النَّبِيّٖينَ nasıl ki sarahatle Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâma bakıyor, وَالصِّدّٖيقٖينَ fıkrasıyla Ebûbekri’s-Sıddık’a (r.a.) bakıyor. Hem Peygamber aleyhissalâtü vesselâmdan sonra ikinci olduğuna ve en evvel yerine geçeceğine ve “Sıddık” ismi ümmetçe ona ünvan-ı mahsus ve sıddıkînlerin başında görüneceğine işaret ettiği gibi, وَالشُّهَدَاءِ kelimesiyle Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali rıdvanullahi aleyhim ecmaîni, üçünü beraber ifade ediyor. Hem üçü Sıddık’tan sonra nübüvvetin hilâfetine mazhar olacaklarını ve üçü de şehid