tasarrufat-ı hakîmanesiyle, o intizamsızlık içinde zâhir nazara görünmeyen bir intizam-ı hakîmane bulunduğuna delil ise, o taşlara müteallik faideler, menfaatler ve onlar üstünde yuvarlandıkları dağın cesedine giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve müzeyyen olan gömleklerin kemal-i intizamı ve hüsn-ü sanatı kat’î, şüphesiz şehadet eder. İşte, şu üç ayetin, hikmet nokta-i nazarında ne kadar kıymettar olduğunu gördünüz. Şimdi, bakınız Kur’an’ın letafet-i beyanına ve i’caz-ı belâgatına. Nasıl şu zikrolunan büyük ve geniş ve ehemmiyetli hakikatlerin uçlarını, üç fıkra içinde üç vakıa-i meşhure ve meşhude ile gösteriyor ve medar-ı ibret üç hadise-i uhrayı hatırlatmakla lâtif bir irşad yapar, mukavemetsûz bir zecreder.
Meselâ, ikinci fıkrada der: وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ Şu fıkra ile Hazret-i Musa aleyhisselâmın asâsına karşı kemal-i şevk ile inşikak edip on iki gözünden on iki çeşme akıtan taşa işaret etmekle, şöyle bir manayı ifham ediyor ve manen diyor: Ey benî-İsrail! Bir tek mucize-i Musa’ya (a.s.) karşı koca taşlar yumuşar, parçalanır; ya haşyetinden veya sürurundan ağlayarak sel gibi yaş akıttığı halde, hangi insafla bütün mucizat-ı Museviyeye (a.s.) karşı temerrüd ederek ağlamayıp, gözünüz cümud ve kalbiniz katılık ediyor. Hem, üçüncü fıkrada der: وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ Şu fıkra ile Tûr-i Sina’daki münacat-ı Museviyede (a.s.) vuku bulan tecelliye-i celâliye heybetinden koca dağ parçalanıp dağılması ve o haşyetten taşların etrafa yuvarlanması olan vakıa-i meşhureyi ihtar ile şöyle bir manayı ders veriyor ki: Ey kavm-i Musa (a.s)! Nasıl Allah’tan korkmuyorsunuz? Halbuki taşlardan ibaret olan