ÜÇÜNCÜ ŞULE
Üç Ziyası var.
BİRİNCİ ZİYA: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın büyük bir vech-i i’cazı On Üçüncü Sözde beyan edilmiştir. Kardeşleri olan sair vücuh-u i’caz sırasına girmek için, bu makama alınmıştır. İşte Kur’an’ın her bir ayeti, birer necm-i sâkıb gibi i’caz ve hidayet nurunu neşr ile küfür ve gaflet zulümatını dağıttığını görmek ve zevk etmek istersen, kendini Kur’an’ın nüzulünden evvel olan o asr-ı cahiliyette ve o sahra-i bedeviyette farz et ki; her şey zulmet-i cehl ve gaflet altında perde-i cümud-u tabiata sarılmış olduğu bir anda, birden Kur’an’ın lisan-ı ulvîsinden,
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ ۞ يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزٖيزِ الْحَكٖيمِ
gibi ayetleri işit, bak. O ölmüş veya yatmış mevcudat-ı âlem, سَبَّحَ يُسَبِّحُ sâdasıyla, işitenlerin zihninde nasıl diriliyorlar, hüşyar oluyorlar, kıyam edip zikrediyorlar. Hem, o karanlık gökyüzünde birer camid ateşpare olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlukat, تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ۞ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ sayhasıyla, işitenin nazarında nasıl gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer kelime-i hikmetnüma, birer nur-u hakikat-eda ve arz bir kafa ve berr ve bahr birer lisan ve bütün hayvanat ve nebatat birer kelime-i tesbih-feşan suretinde arz-ı dîdar eder. Yoksa, bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr zevkin dekaikıni göremezsin.