halde -iki aydan fazladır- halen o şekerden yüz dirhemden fazla kalması, elbette bereket sebebiyledir.
Hem bu havalideki şakirdler, herkes cüz’î-küllî hissetmiş ve itiraf ediyorlar ki: Risale-i Nur’a çalıştığımız zaman, hem rızkımızda bereket ve suhulet, hem kalbimizde bir inşirah ve ferah zâhiren hissediyoruz. Ezcümle, ben -yani Emin- kendim itiraf ediyorum ki; Risale-i Nur dairesine girmezden evvel, bütün sene çalışırdım. Ne vakit Risale-i Nur dairesine girdim, senede üç-dört ay kadar ancak çalışabildiğim halde, evvelkinden daha müferrah ve daha mesud bir halde yaşamaklığım, yüzde yüz Risale-i Nur hizmetinin bereketiyle olduğuna hiç şüphe yok (Haşiye) .
Hem, ezcümle, Üstadımız diyor ki: “Benim de kanaat-ı kat’iyem çok tecrübelerle gelmiş ki, Risale-i Nur’un tashihatıyla meşgul olduğum zaman, pek zâhir tarzda, hem rızkımda bereket, hem kolaylık görüyorum. Her ne vakit çalışmazsam o hali görmüyorum.”
Hem Üstadımız diyor ve biz de tasdik ediyoruz: “Ben son zamanda anladım ki; şimdiye kadar hem ben, hem dostlarım bu hakikatin suretini başka şekilde görmüşüz. fiöyle ki; hapishanede bir tek ekmek, sekiz ve bazen on gün bana kâfi geldiği halde, burada aynen o tarzda yaşıyordum. Hem ben, hem kardeşlerim, bunu benim az yemek ve iştahsızlığıma veriyorduk. Halbuki, çok emarelerle kat’iyen anladık ki, o acib hâl bereket neticesi imiş. Bir kaç defa sekiz günde bana kâfi gelen bir ekmeği aynı iştiha ile -çalışmadığımdan berekete mazhar olmadığım zaman- iki günde, bazen bir buçuk günde bitiriyordum. Demek, bu on altı-on yedi seneden beri benim mükemmel tayinatım, Risale-i Nur’un hizmetinden gelen bir bereketten idi. Evet, aynelyakîn derecesinde bize de kanaat gelmiş ki, bu kesretli hadisat-ı bereket, Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’ın i’caz-ı manevîsinin bir şuaıdır. Manen der: “Ey Kur’an’ın şakirdleri! Sizleri vazife-i mukaddesenizden ekseriyetle geri bırakan, maişet telâşesidir. Bu ise, Kur’an’ın feyziyle, bereket nev’inde size veriliyor; vazifenize bakınız.”