Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına kat’î delil, Risale-i Nur’un öyle parçaları var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı kırk dakikada, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said’in kuvve-i hafızası beraber olmak şartıyla, o on dakikalık işi, on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum. Ve o altı saatlik risale olan Otuzuncu Sözü, ne ben, ne de en müdekkik dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamaz. Ve hakeza...
Demek, biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve birer hizmetçisi olmuşuz. Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle, bu hizmette hâlisane, muhlisane bizi ve umum Risale-i Nur şakirdlerini daim muvaffak eylesin. Âmin.
Said Nursî
***
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Nur fabrikasının sahibi, Birinci Şuaın dördüncü ayeti bahsinde, hakikat-i İslâmiyetin yedi esasını parlak bir surette isbat edildiği cümlesine dair soruyor ki: “Erkân-ı İslâmiyeyi beş biliyoruz. Hem vücub-u zekât rüknü, risalelerde ne suretle izah edildiğini” soruyor.
Elcevap: İslâmın rükünleri başkadır; hakikat-i İslâmiyetin (Haşiye) esasları yine başkadır. Hakikat-i İslâmiyetin esasları, altı erkân-ı imaniye ile ve esas-ı ubudiyet ki, İslâmın beş rüknü olan savm, salât, hac, zekât, kelime-i şehadet mecmuunun hülâsasıdır. Risale-i Nur, altı rükn-ü imaniye ile bu esas-ı ubudiyeti isbat edip seb’u’l-mesanî cilvesine mazhariyeti muraddır. Vücub-u zekâtın izahından murad ise zekâtın teferruat tafsilâtı değil, belki zekâtın hayat-ı içtimaiyede derece-i lüzumu ve ehemmiyetli kıymeti isbat