بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلٰوةُ عَلٰى سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِۤ اَجْمَعِينَ
Tevhid’in İki Bürhan-ı Muazzamı ve
Sûre-i İhlâs’ın Bir Nükte-i İ’caziyesi
Şu kâinat tamamiyle bir bürhan-ı muazzamdır. Lisan-ı gayb, şehadetle
müsebbihdir, muvahhiddir. Evet tevhid-i Rahman’la, büyük bir sesle
zakirdir ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Bütün zerrat-ı hüceyratı, bütün erkân u azası birer lisan-ı zakirdir; o büyük
sesle beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
O dillerde tenevvü var, o seslerde meratib var. Fakat bir noktada toplar
onun zikri, onun savtı ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Bu bir insan-ı ekberdir, büyük sesle eder zikri; bütün eczası, zerratı, küçücük
sesleriyle, o bülend sesle beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Şu âlem halka-i zikri içinde okuyor aşrı, şu Kur’an maşrık-ı nuru.
Bütün zîruh eder fikri ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Bu Furkan-ı Celîlü’ş-şan, o tevhide nâtık bürhan, bütün ayat sadık lisan,
şuaat-ı barika-i iman; beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ