farkla tevafuk lisaniyle هُوَ اللّٰهُ okuyor. Lam’ın iki adedi altmış beş defa olup, ekseriyet-i mutlaka ile tevafuk ederek, farksız veya iki farkla اللّٰهُ adedine tevafuk lisaniyle اللّٰهُ der, zikreder. Ve lam’ın üç adedi ekseri birbirine tevafukla otuz üç defa olarak, otuz üç aded-i mübarekine tevafukla ve lam’ın makam-ı cifrîsine üç farkla tevafuk etmekle beraber yalnız manidar bir farkla وَاحِدٌ اَحَدٌ adedine tevafuk lisaniyle وَاحِدٌ اَحَدٌ der, hükmeder. Lam’ ın dört adedi on sekiz olup, وَاحِدٌ adedi olan on dokuza yalnız bir manidar farkla, tevafuk lisaniyle وَاحِدٌ der, tevhidi ilân eder. Bu dört adedi, iki adetle beraber, yalnız iki farkla, tevafuk diliyle لَا اِلَهَ اِلَّا هُوَ okurlar.
İşte seksen beş, yetmiş beş, altmış beş olması ve bir adedi seksen beş ve iki adedi onun yarısı olan kırka ve üçü onun nısfı (Haşiye) yirmiye inmesi ve birbiriyle tevafukları ve lâfza-i Celâlin ve kelime-i tevhidin lem’alarını ifade etmeleri gibi, muntazam niseb-i adediye ve manidar münasebat-ı tevafukiye bize kanaat veriyor ki, tesadüfî değil, belki alâmet-i kabul bir tevfiktir, bir tanzimdir.
Kardeşiniz
Said Nursî
***