İkinci cümlesi: أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُ مْ فِي تَضْلِيلٍ kelime-i kudsiyesi, eski zaman hadisesindeki Kâbe’nin nurunu söndürmek için, hilelerle hücum edenlerin kendileri yokluk, zulümat dalâletinde aksülamel ile aleyhlerine dönmesiyle tokat yedikleri gibi; bu asrın aynen hilelerle, desiselerle, zulümlerle edyan-ı semaviye kâbesini, kıblegâhını dalâlet hesabına tahribe çalışan cebbar, mağrur ehl-i dalâletin tadlil ve idlâllerine semavî bombalar tokadıyla cezalanmasına, aynı tarihî فِي تَضْلِيلٍ kelime-i kudsiyesi 1360 makam-ı cifrîsiyle tevafuk edip işaret ediyor.
Üçüncüsü: أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ cümle-i kudsiyesi, Resul-i Ekrem aleyhisalâtü vesselâma hitaben, “Senin mübarek vatanın ve kıblegâhın olan Mekke-i Mükerremeyi ve Kâbe-i Muazzamayı harikulâde bir surette düşmanlarından kurtarmasını ve o düşmanların nasıl bir tokat yediklerini görmüyor musun?” diye mana-yı sarîhiyle ifade ettiği gibi; bu asra dahi hitap eden o cümle-i kudsiye, mana-yı işarîsiyle der ki: “Senin dinin ve İslâmiyetin ve Kur’an’ın ve ehl-i hak ve hakikatın cebbar düşmanları olan dünyaperest ve dünyanın menfaati için mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya senin Rabbin nasıl tokatlarla cezalarını verdiğini görmüyor musun? Gör, bak!” diye mana-yı işârîsiyle bu cümle aynen makam-ı cifrîsiyle tam 1359 tarihiyle, aynen âfat-ı semavîye nevinde semavî tokatlarla, “İslâmiyete ihanet cezası olarak...” diye manayı işarî ifade ediyor. Yalnız بِأَصْحَابِ الْفِيلِ yerinde اَصْحَابِ الدُّنْيَا gelir. Fil kalkar, dünya gelir. (Haşiye)