nüsha yazılarını bizlere hediye edilmelerini yazıyor. Cenâb-ı Hak, onlara, yazdıkları her bir harfe mukabil bin hasene versin. Âmin.
Salât-ı Münciye’de, selâm ve âl ilâve edilebilir. Ben de bazen ilâve ediyorum.
Kardeşiniz
Said Nursî
***
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Merhum Mehmed Zühtü’nün vefatı, hakikaten Risale-i Nur cihetinde büyük bir zayiattır. Fakat, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, o mübarek zat, az bir zamanda Risale-i Nur’a pek çok hizmet eylemiş. Kırk elli sene vazife-i Nuriyesini, sekiz on senede tamamıyla yapmış. Ve manen içimizde, dairemizde, o fevkalâde hizmetiyle, parlak bir surette yaşıyor. Hasenat cihetinde ölmemiş; daima defter-i a’mâline, daha kesretli hasenat yazılıyor.
Hatta ben de, eskide, sarih ismiyle bir kaç defa, “Risale-i Nur talebesi” ünvanıyla yüzer defa onu ve onu Risale-i Nur’a veren merhum pederini manevi kazançlarıma şerik ettiğim gibi; şimdi sarih ismiyle bazı gün elli defaya yakın hissedar oluyor. Demek, onun hayat kazancı ziyadeleşmiş. Cenâb-ı Hak, onun akaribine sabr-ı cemil ve ona mağfiret-i kâmile ihsan eylesin. Âmin.
O mübarek, kalemini bize vermişti; ben de onu, hem Abdurrahman, hem Abdülmecid yerinde kabul etmiştim. Onu vefat etmemiş gibi, daima kalemi işler hükmünde kabul ediyoruz. İki yüze yakın masumlara hanesinde, Kur’an’ı ve Risale-i Nur’u ders veren o mübarek zat, aynen Abdurrahman gibi, az bir zamanda uzun bir ömrün vazifesini çabuk görmüş, bitirmiş gitmiş. Kardeşimiz Kâtib Osman’ın onun hakkında yazdığı parlak fıkra