eden makasıd-ı dünyeviye ve ihtiyacatıdır” diye ittiham ediyorlar. O ittihama göre de pek insafsızcasına onlara ilişiyorlar. Bu bedbaht mülhidleri kat’î bir surette iskât etmek, bilfiil, maddeten öyle fedakârlar lâzım ki, dünyanın en mühim meşgaleleri, belki büyük zararları onların hakaik-i imaniye ihtiyaçlarını susturmuyor.
“Acaba öyleleri var mı?” diye hatırlarına geldi. “Evet, vardır: İşte Isparta Vilâyeti ve havalisi. İşte, Sandıklı tarafından üç dört ay zarfında Risale-i Nur’u her şeye tercih eden efeleri ve mücahidleri.” diye dava etmiştim. İki saat sonra, hiç me’mul etmediğimiz bir tarzda rahmetullah namını alan Emin, iki sandıkla o davaya iki hüccet gösterdi.
Kardeşimiz Kâtib Osman’ın mektubu, ayrı ayrı çok meraklarıma bir merhem oldu. Cenâb-ı Hak, onun gibi Risale-i Nur’a binler şakirdleri o medrese-i nuranîde yetiştirsin. Âmin.
Âtıf’ın da Sandıklı tarafına gitmesi, muvaffakiyet kazanması, değil bizleri, melâikeleri de sevindirdi. Karye-i İrfan namı inşaallah bir Medrese-i Nuriye olur. Zaten Âtıf’taki ihlâs, öyle netice vereceğini hissediyordum.
Gül, Nur, mübarek Medrese-i Nuriye, masum ihtiyarlar heyetine binler selâm ve selâmetlerine dua ediyoruz.
On üç sene evvel Barla’da, beş misli bereketle keramet derecesine çıkan tatlı lokmaları ve o lokmaları hediye eden, çok mübarek Hacı Hafız’ı sürurla hatırımıza getiren bu yeni gelen tatlı lokmaları, beş çeşit tatlı geldi. Her bir tanesine sizlere Cenâb-ı Hak Cennette binler Cennet tatlıları versin, âmin.
Kardeşiniz
Said Nursî
***