Bütün kardeşlerimize ve hemşirelerimize, Risale-i Nur’un küçük talebelerine hem selâm, hem dua, hem Ramazanlarını tebrik, hem dualarını isteriz.
Mektublarınızdan mühim parçaları Lâhika’ya girecek. Buradaki kardeşleriniz cümlenize selâm ve arz-ı hürmet ederler.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî
***
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ بِاسْمِهِ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık, sebatkâr ve metin kardeşlerim,
Sizin faaliyetiniz ve sebatkârane çalışmanız, Risale-i Nur dairesinin zembereği hükmünde bizleri ve çok yerleri harekete getiriyorsunuz. Allah sizden ebeden razı olsun. Bin âmin, âmin.
Size, Hizbü’l-Kur’anî’den evvel gönderilen Risale-i Nur’un virdü’l-âzamına ilhak etmek için bir parçayı yazdık, bir parçayı da Yirmi Dokuzuncu Lem’ada yerini gösterdik. Benim hususî tefekküratım o neviden olduğu cihetle bana ihtar edildi, ben de yazdım.
Saniyen: Birkaç gün evvel, size gönderdiğim son mektuptaki hayat-ı dünyeviyenin hayat-ı diniyeye galebe etmesine dair ikinci meselesi münasebetiyle gayet ince ve kaleme alınmaz bir mana kalbe zâhir oldu. Yalnız gayet kısa o manaya işaret edeceğim. fiöyle ki:
Bu acip asrın hayatperest ehl-i dalâleti aldatan, sarhoş eden, fanilerden surî aldıkları zevki, gayet acı ve elîm olduğunu; ve ehl-i imanın ve hidayetin aynı yerde ve o faniyatta bakiyane ve ulvî bir zevki bulunduğunu gördüm ve hissettim; fakat ifade edemiyorum. Risale-i Nur’un müteaddit yerinde nasıl isbat etmiş ki, ehl-i dalâlet için, zaman-ı hazırdan maada her şey madum ve firakların elemleriyle doludur. Ehl-i hidayet için, mazi,