بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُنٖيراً (Haşiye: 1) ve yalnız سِرَاجًا مُنٖيراً kelimesi ise tam tamına Risale-i Nur’un bir ismi olan “Siracünnur”a lâfzen ve cifren tevafukla bakar. مُنٖيراً ’daki (mim, ye), اَلنُّور ’daki şeddeli (nun)’a mukabildir. Evet, İmam-ı Ali (r.a.) keramet-i gaybiyesinde Risale-i Nur’a “Siracünnur” namını vermesi, bu ayetin bu fıkrasından mülhemdir denilebilir ve çekinmeyerek deriz.
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ cümlesi, şedde sayılmak cihetiyle makam-ı cifrîsiyle 1359 tarihini göstermekle bu asrımızın tam bulunduğumuz bu senesine bakarak ehl-i imana bir büyük ihsanı var, diye mana-yı remziyle haber veriyor. Biz bakıyoruz, bu zamanda en büyük ihsan imanı kurtarmaktır. Ve görüyoruz, imanı harika bürhanlarla kurtaran başta Risale-i Nur’dur. Demek bu zamana nisbeten bir fadl-ı kebir de odur. Bu işareti kuvvetlendiren şudur: فَضْلاً كَبٖيراً (Haşiye 2) ’daki فَضْلاً kelimesi 960 edip Risaletü’n-Nur’un bu ismi, izafeden tavsif tarzına geçmekle Risaletü’n-Nuriye olup, makamı olan 962 adedine manidar iki farkla tevafuk, onun başına remzen ve imaen parmak basmasıdır.
İlâhi yâ Rab! Sen Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur müellifi Üstadımız Said Nursî’yi ve Risaletü’n-Nur talebe ve şakirdlerini ve mensublarını muhafaza-i hıfzında ve kal’a-i ilâhiyen içinde muhafaza ve emin eyle, âmin.. ve hizmet-i