olduğumuz halde, kurtulamadığımıza çok müteessirim. Issız sahralar, susuz çöller, kimsesiz yerler ruhumuzun meskeni oluyor. Hayalen oralarda dolaşıyoruz. Evet, bir şey arıyoruz. Heyhat... Aradığımız gün hem çok uzak, hem çok yakın görülüyor. “Daha ne kadar bu hâl içerisinde çırpınacağız?” diye feryad eden kardeşlerimizin hissiyatına bu âcize, bu fakire iştirak ediyorum.
Âcize talebeniz
Müzeyyene
*
(Ahiret hemşîrelerimizden ve Risale-i Nur
talebelerinden Müzeyyene’nin fıkrasıdır.)
Muhterem Üstadım!
Şu fani dünyanın elemlerine gark olan gözlerim, sizin feyizli, nurlu sözlerinize ve tesirli ve şifalı Risalelerinize, can ve gönülden merbut oldukça ve okudukça, Risaleleriniz ne kadar büyük bir mürşid olduğunu hiçbir şeyle tarif edemem.
Evet şu dünyaya, şu zamana çöken zulmet ve gaflet perdelerini sözleriniz yırtıyorlar, parçalayıp o zulmeti ve gafleti dağıtıyorlar. Hangi akıl var ki, hakikat perdesini görüp de, o hakikat perdesinde nur-u hakikat parlarken, onlara gözünü yumup, zulmet perdesine atılmış olsun. Ben de inşaallah zulmete atılmam. Artık güçlükle bahtiyar olup da tekrar bedbaht olamam.
Üstadım, ben sair kardeşlerin gibi sizden bizzat ders almaktan mahrumum. Fakat haftada veya bir ayda, âlî sözlerinizden gıyabî bir ders alıyorum tasavvuru ile dinliyorum. Güya bizzat sizden ders alıyorum. Bütün gün ehl-i İslâmın selâmetini ve şu halimin zulmetten nura dönmesini, siz başta ve önde, biz arkada Cenab-ı Hakka yalvaralım. Cenab-ı Mevlâm hayırlısıyla ihsan buyursun. Fazla söylemeye lisanım, aczim, kusurum bırakmıyor. Kusurumuzu Üstadımıza itiraf ediyorum.
İnşaallah Risalelerin tesiri ile bir gün olur da, müstakim Lütfi Efendi gibi ehl-i takva kardeşlerimiz misillû biz dahi gayr-ı ihtiyarî ve istemeyerek işlediğimiz ahvalden sözlerinizin irşadı ile kurtuluruz. Zekâi kardeşimizden